“Onu yakından tanıdıkça, geniş entelektüel ilgisinin altında yatan naif bir merak, çocuğun oyun esnasındaki odaklanmasına benzeyen bir “ciddiyet” gördüm. Bu tutumun mesela; Oğuz Atay’ın duyarlı, yorum düşkünü, oynamayı sevmesine karşın bir türlü “oyuna” giremeyen ikircikli aydınlarının durumundan hayli farklı olduğunu gözlemledim. İlhan hoca çocukluğunun erken yaşlarını anlatırken bu tespitime sezgisel bir açıklama buldum: Tek başına oynamayı bilen çocuk, kedi oyununu kurar ve ilk fırsatta paylaşır. İlhan Tekeli’nin Agorada’ki farklı taşlarının morfolojisini de; bir lokantanın buzluğunda ki balıkların hangisinin hangi denizden geldiğini de, tıpkı teorik bir konuyu ele alışındaki tutku ve iddia ile anlattığına tanık oldum…”
Ali Sabuktay